31 Aralık 2018 Pazartesi

2018 bitiyor madem

yeni yıl gelirken eteklerine bin bir türlü güzellikler sürüklesin ve taşısın evinize, yüreklerinize...


 madem 2018 bitiyor ; söyleyin şu yeni doğan 2019'a  geldiğine değsin:))
değil mi ama?
madem yeni bir yıl, yeni güzellikleri   beraberinde taşımalı....
rengarenk olsun mesala, Sertab Erner gibi dans ede ede gözüüüm kara,
kalmadı yaraaa....
oldum renga rengarennnkkk! 
dans ettirmeli bizi bu sene.


uçurmalı balon gibi göklere sevinçten,
sönmüş akciğerlere nefes getirmeli,
yeni bir can olmalı mesela...


beklentilerinizi birer birer listeleyin derim canımcıklarım,
her gece yatarken yatağınıza; o beklentiye ne kadar yaklaştığınızı, bugün o beklentiler adına ne yapıp yapamadığınızı ölçün tartın...
yaşam enerjisi aksın damarlarınızda...



en önemlisi liste yapıp o listeyi güncellemek...
ben her yıl yaparım kendimce bir liste...
okunacak kitaplar,
barışılacak insanlar,
hayatımdan eksilteceklerim,
hayatıma katmak zorunda olduklarım ...gibi başlıklar koymalıyım bu sene!


enn ama ennnn başta:
yeni yılda kendimize daha fazla özen gösterelim ne dersiniz?


25 Aralık 2018 Salı

KENDİNİ TAKDİR ET

MERHABA DEĞERLİ OKURUM,


 bugün kendin için ne yaptın ?
yapmadınsa ne yapmayı isterdin?
gadi bakalım planlayalım :)
hayatta en büyük hazinemiz zira kendimiziz, yanlış mıyım?
özgünüz en başta...


canımız, ömrümüz, kanımız iliğimizle...
yaşadığımız ve yaşayacağımız sürprizlerle dolu her anla beraber biz en değerli ve eşsiz hazineyiz şu hayatta!


 eşsiziz bir tane daha bizden yok...
özeliz...
hatalarımız bize özgü,
ellerimiz, ayaklarımız,
parmak izimiz kadar dil izimiz bile özel;dilimizin üstündeki tad alma tomurcuklarımızın bile kişiye özgü olduğu keşfedildi, korneamızın...

geçmişimiz bize özgü, senle aynı kaderi aynı zamanda ve mekanda yaşayan var mı?
umutlarımız bize özgü...
kaç kişi daha var seninle birebir aynı umutları paylaşan?
 bakışımız, bakış açımız, gözlerimiz, kaslarımız da keza...



her güzelliği hak ediyoruz :)
atlattığınız badireleri-sıkıntıları düşünün...
çözdüğünüz problemleri...çözemedikleriniz, erteledikleriniz...güç biriktirin biyerlerde, çözün o sorununuzu, güçlenin varlığınızdan!
her denemeniz şanlı bir direniş aslında...her nefesiniz bir potansiyel, bir  ışık  : ^)

her sene bitiminde yaşanan klasik kendine değer ver yazılarından olsun istemiyorum, ama düşünün istiyorum, düşünelim istiyorum...
ben başladım bile, bunca iş güç arasında gittim en merak ettiğim kitaplardan birini aldım mesela...
okumaya da başladım...

24 Aralık 2018 Pazartesi

ANLAM ARAYIŞI

geceler ve siyah beyaz düşler arasında kalmış insanlar vardır....

her gülüşü bir azaptan çiçek açan mesela...


bir kuyunun dibine inmek ister kimsecikler görmesin diye hz. Yusuf misali....


denk ve eşit değilsindir hayatı yaşarken çünkü...

soran gözlerle bakarsın hayata, anlam ararsın " neden?"


oysa nedensellik ilkesi sandığımız anlamıyla mı işlemektedir günlük hayatta acaba?
her şey gördüklerimizden mi ibarettir yani...
ötesi yok mudur? vardır elbet...

atom altı parçacıklar kadar inersin derinlerine sorunun....
soru beynini kemirmektedir...
bitti mi...illa ki "evet"i de yoktur bazen arayışların karşısında çıkan cevabının...
ruh vardır dersen ruh vardır mesela hayatında...
yok sayarsan onu, nedensellik bağını bir halkada koparıvermiş olursun!


ben sadece gördüğüme inanırım diyenler vardır, benim çevremde çok böyle düşünen;
oysa yüzeysel kalmakta bence bu tarz bir yaklaşım; sonuçta gözümüz de sınırları olan bir organ; ŞAŞIRTAN VARSAYIM adlı kitabı -akademik bir eser de olsa- okumanızı ve bir kere daha düşünmenizi öneririm...

çevremde pespembe hayatlar da yok mu vaaar...olmaz olur mu?
bir varsıllık dünyasındalar belki ortalama halka göre;
ancak onlar da nedenlerini, niçinlerini arayıp sorguluyorlar zaman zaman, 
zira hayat tek düze değildir ki...
belki sizin gördükleriniz pespembedir de evlerinin duvarları gri anlamları saklamaya yaramaktadır...
sizin o bayıla bayıla baktığınız ev belki de ona kabir azabı vermektedir;
huzuru yoktur belki...
belki ömrü tükenmektedir herkesten çok,
belki manasız deyip anlam yüklemediğiniz bir olaya takmıştır zihnini...
kitlemiştir zamanını ...
mutluluğunu bulamamıştır da ayakkabılarda, çantalarda, ince bedenlerde, gözde olmakta aramaktadır....
bilmediğimiz bir yerde kanayan bir yarası vardır belki...

inanmıyorum ben tastamam ben oldum,
tastamam ben herşeye sahibim diyene...
"olma"nın sınırı ne ola ki?
değer kriterlerin ve beklediklerin, umutların neler denmelidir oysa...


mor kelebekler gibi uçar ve konarsın, hepsi, bu...

bir kar tanesi gibi olur ve erirsin,
 su olur belki yolunu  bulursun; belki de taşar!
ANLAM farklıdır elimizdekilerden;
algılamayla ve beyinle, kalple ilişkilidir...
sorular bitmek bilmez, bitmesin de...ama durulmak da gerekir...

tabii ki insan sadece yemek-içmek ve üremek için yaşıyor olamaz;
bunun  zıttını savunan olabilirse de...
tabii ki bir anlam aramak bir noktaya kadar normaldir...
her hareketten anlam çıkaracak kadar da "ileri"düzeye geçmemek gerek demek istedim nacizane...
hani bir söz vardır:
***-ayakkabılarımın eski püskülüğünden çok utanırdım ve bu duruma üzülürdüm, işe gitmek bile istemezdim
ta ki ayakları olmayan birinin hayata sıkı sıkı nasıl tutunduğunu görene kadar!




17 Aralık 2018 Pazartesi

PONÇİK PONÇİK POĞAÇA



GÜ-NAAAAAY- DIN:)

SİZLERE  kocamaaan bir günaydın olsun efendiiiiiim:)
pek bir enerjiğim bu sabah...

 perşembe günkü kar-buz  perişanlığından sonra cuma tatili ve hafta sonu iyi geldi,
her ne kadar çok yorulmuş da dibe vurmuşsam da;  kronik olaylardan sıradışı olaylara geçmek bile yeter:=)
taşınıyorum zira...
koliler hurçlar...
paketlenenler eşyalar,
sarılan tabaklar...


KIRILAN CAMLAR ÇERÇEVELER...
-kırılsa da sarılamayan gönüller...
 neyse ne...de...bu  ARA pek bir poğaça yer oldum,
 hapur hupur hamur..önüm -arkam sağım solum saklanamayan ebe-sobeee...hesabı
saklanmayan hamur-poğaçaaaa.


hava soğuktu, enerji lazımdı derken...
ŞİŞKİN ŞİŞKİN MAYALI POĞAÇALAR,
 Gelsin kekler, gitsin börekler...
hatta gitmesin börekler, kekler, neden gitsin ki midem varken başka yere...?
alışkanlık yapıyor inanın bana, yemeden duramaz oluyorsun sonra...

sabah sabah ikinci bir bataryam olsa dolu dolu da şöyle süslü tabaklar hazırlasam, kurtulsam poğaçalardan böreklerden, keklerden...bu mezalimden...
 özlüyor sakin bir sabahı insan değil mi canlarım...
şehrin keşmekeşi arasında çok yoruluyoruz beyin olarak, vücut olarak...
ruhu yorgun başlıyor insanlık haftaya:(

kanıksadık yorgunluğu ve huzursuzluğu...
sükunete hasret kaldık...

şehrin içinde kentliliğin bir getirisi poğaça-simit börekle geçiştirmek kahvaltıyı...
karı koca-evlat artık lüks sabah kahvaltılarında bir araya gelmek...
oysa ailenin iletişimini, ailenin aile oluşunu kutsadığı mekandır yemek sofraları...
düşünmez olduk kahvaltının değerini, sıcacık bir çayın dostu dosta bağladığını...



Canan Karatay Efendigil doktorum ceviz yeyin demektedir,
KENDİSİNİN BİR ÇOK TAVSİYESİNE KULAK ASMAKLA BERABER,  sağlıklı olduğuna da inanmakla beraber, kaç kişi cevizle besleniyor acaba demeden duramayacağım...
ceviz mi kaldı köylerde efendim?!
ya da daha doğru bir soru ile köy mü kaldı ?

buradan kendisine sesleniyorum,ceviz kaç tl haberiniz var mı?
***Meraklısına: kabuk oranına göre 25 TL.den başlayarak 30-35-40 tl arası değişmektedir. Ekmek arası sandviçe kurban olayım ev yapımı  olmak şartıyla...aaah ahhhh...Çin'den ve ABD'den gelmekte cevizlerin çoğunluğu...


paranın dedektifi programında Cem beyin de dediği üzere hayvancılık mı kaldı?süt mü kaldı organik? yumurta mı kaldı  cancağzım ... gezen tavuk mu var bu sıra?
toplumca oturur olduk, tavuk naaapsın?

soya bile üretmekten acizken...tembel tembel poğaça yerken biz....
önce şu ataleti yenmeliyiz...
yorgunluğun ve tembelliğin çemberinden çıkmalıyız milletçe...
gluten de beyazlatıcı da...hepimizin kanında var artık!
et mi kaldı Canan teyzeeee?
gerçi bu glutenler-beyazlatıcılar-bozulmayı önleyen bilumum  kimyasallar da etkendir illa ki yorgunluğumuzda, o ayrı bir mesele şimdilik.


tabii oturup avakado yiyen bir kesimi tenzih ederekten...
zor kısacası...
beslşenmek de zor, üretmek de zor, yemek de zor...
ponçik ponçik poğaça..
daha kolayı mı var?
ucuz hem de...
tabak çanak derdi de yok, 
servisi de masrafsız; sar peçeteye, hebele hübele ye arkadaşım....

hatta kimisi daha hamurken iyi pişirilmeden  satılıyor fırınlarda...
beklemiş bayat yumurtalarla yapıldığına da eminken üstelik!!!
deniz anası gibi şiştim, deniz kestanesi gibi piştim nerdeyse yahu:(



yaaa....işte böyle canımcıklarım...gel de çık içinden işin Melek!


12 Aralık 2018 Çarşamba

Sen miydin?



Sen miydin evini,
odanı, çekmecelerini, beynini...
dolaplarını ve hatta 
dünyanı
ıvız-zıvırla dolduran,
sen miydin...

sen miydin;
bu şu işe yarar,
o öbür işe yarar ...
öteki zaten geri dönüşsün
diye  diye çırpınan...



sen miydin besin değeri olsun olmasın,
şişirsin pişirsin yiyen....
sen miydin...


her türden kitabı okumak faydalı sanan?
sen miydin her türden kişiyi tanımaya çalışan???
entelektüelinden züğürtüne,
sevimlisinden kıskancına
zengininden cimrisine, 
akıllısından delisine...
süslüsünden  sadesine?
akından karasına...


sen miydin o kafeye girmem, 
bu elbiseyi asla giymem
şu tartışmaya girmem diyen?
sen miydin?





yağmuru sevmem diyen sen miydin
güneşe vurgun olan...
ve  sen miydin sakin?





sen miydin  yalnız kalmayan
zor görevlerden yılmayan?



enerjisini bitmez sanan   sen miydin ?
sessizliği sevmeyen sen miydin
idealleri uğruna ölen  sahi sen miydin?







10 Aralık 2018 Pazartesi

ÖMÜR TERAZİ




Selam değerli okurlarım,

hayatın inişli çıkışlı yolları arasında
bir o yana bir bu yana salınır dururken bizler,
bazen yıllar yıllar boyu kimselerin çözemediği derin nedensellikler  girdabında boğuuulur gideriz ya, işte o hallerde yapayalnızken sorgularız: vefa neydi olur sorumuz bazen, bazen de sadakat neydi...




üzerimize düşeni yaptıktan sonrasına da takılır kafamız ve neydi kader deriz...
sabır kadere dahil miydi mesela,
keder kadere dahil miydi veya???

bir çığlık gibi üstümüze yapışır sesler ve deriz ki :
-anlam neydi...
kim içindi bunca anlam yüklemeler, değer miydi?
değerse cevap; vefa mı gerekirdi o vakit...
-evet!


-vefa...
-yaşanmışlıklara ve yaşanmamışlıklara vefa...

verilen sözlere vefa...
-ki kimisi ahde vefa der.
"yaşanan" lara vefa...
çekilen cefalara vefa...

sorgularız mesela kendimizi, acılar yaşatan birine vefa gerekir mi?
gerekmeli mi ya da ?

fazlası nedir bunun deriz,
-hangisi ağır  ömür terazimizde....
bazen ağır basar sevgiler, mantık mı sevgi mi,
- öfke mi umut mu bilemeden bakarız terazimize, nedir o kararımızı etkileyen?
ya diğerini...
ötekini....


baskın duyguyu ararız hayatın anlam serüveninde...
bir adım ötede ne var göremeden planlar yaparız işte,
hayal kurmayı sevdiğimizden ya da umduğumuzdan daha bir farklı sonuçları...


yarınlar doğurgandır çünkü...
tıpkı duygular gibi.



NOT:   "ömür terazi "  tabirini uydurdum bu yazım vesilesiyle  :)


GÜNÜN KARİKATÜRÜ

Etiketler

ELLER

ELLER beynimizin dışarıya uzanan yansımalarıdır derler bilir misiniz? eller soğuğun ilk durağıdır ruhtan sonra, - onun içindir ki eller...