15 Eylül 2012 Cumartesi

Nasıl Bir Dünyadayız Dostlar?!

HABERİNİZ VAR MI?

Bugün size böcek, çiçek tadında şeyler yazmayacağım, bugün size hayat şöyle güzel böyle şirin de demeyeceğim: biliyorum güzel, mutlu insanların fotoğraflarını veya kliplerini koy diyor bir çoğunuz ama ben bunları yapmayacağım. Derdim tıklanmak değil, okunmak, biraz daha düşündürmek. Hayatımızı karartan- karartmaya çalışanlar yüzünden geleceğimize daha sıkı ellerle sarılmamız için düşündürmek. (Şimdiden haddimi aşan bir söz yazarsam affola, hassaslaştım bu aralar.)

Uyumayalım diye...uyumayın diye yazıyorum bu haberleri!

Dün günler sonra yine gazete okuma gafletinde bulundum, bilenler bilir, ben gazeteyi elime alıp dokusunu hissetmeyi sevenlerdenim, satır satır okurum bir de, satır aralarını da yorumlamaya çalışırım. İnternetten okumayı pek sevmiyorum, yaban geliyor bana. Gazete okumak yerine günün öne çıkan başlıklarına bakıyorum bir süredir. Sinirlerim kaldırmıyor başka türlü!

Gazete mi beni okudu ben mi gazeteyi okudum, gazete mi canıma okudu bilemedim dün yine, haberlerden çizilen dünya içler acısıydı :((

- 4 çocuk babası -babalık noktası da kafamı karıştırdı; okuyunca anlarsınız devamını- kayınvalidesinin ördeğine sarkantılık etmiş, bahçedeki kümesteki ördeğe! Allahım ne günlere kaldık! Bu adına insan demek istemediğim canlı babalık yapacak psikolojik, manevi değerlere sahip olabilir mi merak ediyorum!

-Biyolojik babalık da babalık sayılabilir mi? Ördeği hastanelik etmiş, kaynana, kaynata perişan: bu canlı 250 TL. ödemiş ve serbest bırakılmış!
SERBEST!Hayatlar bu kadar ucuz mu? Aramızda yani şu anda...Bu gibiler nasıl 250 TL. ödeyip de çıkıverir ortalığa?

İçeri tıkmakta da yetmiyor gerçi, ıslah etmedikten sonra olmuyor demek ki...

Ama sokaktaki sıradan insan artık o sıradan, herhangi biri değil demek ki...



-İçim acıyor dostlar, uyumakta zorlanıyorum...

- Hz. Muhammed efendimizi yerin dibine sokmayı amaçlamış milyon dolarlık film çekilmiş: Lübnan karışmış, halk isyanda...Bir de farklı dinden biri çıkıp demez mi ben yaptım ve isteyerek yaptırdım bu filmi, AMACIM ORTALIĞI KARIŞTIRMAKTI diye. İnsaf yahu! Mısır, Lübnan vb. karıştı yine...kimin işine yaradı? Müslümanların değil herhalde.
Öldürüldü bazıları, bazıları çıkıp eylül saldırılarını hatırlattı, bu müslümanlar zaten hep böyle terörist, katillerdir denildi. Kim çıkıp cevap verdi?Boy boy şiddet.

-Din savaşları çıkıyor, çıkarılıyor, birileri çomak sokuyor düzenimize!

-Angelina Jolie gelmiş, vay efendim bu ne güzel geliş, hayat durdu Türkiye'de, kamplarımızı beğendi mi beğenmedi mi: kardeşim bizim derdimiz bize yeter diyen yok! UNESCO temsilcisiymiş de falan da filan da...Yalan. Ben inanmıyorum olan bitene, vay siyah giymiş, vay bilmem ne! Ben Angelina'yı çok beğenirim, Salt kült bir film bence mesela. O kampın var oluş nedeni unutuldu.
- Özgürleştiren ülkeden geldi mi kişi rast gidermiş tüm işi!!!


-Çocuklar okula başlıyor, yaşayacakları hayatın kalitesi ortada çoğunun...Anneler dizi başında: kim ne giymiş, kimin eli kimin cebinde, kimin kocasını kim ayartacak diye Tv. başında. -TOPLUMSAL MESAJLAR VEREN KAÇ AKLI BAŞINDA PROGRAM VAR?-

Dizilerin iyileri de vardır ama ne kasttettiğimi anlamışsınızdır siz...Babalar kahvede, abiler internet kafede, çocuklar okuyor! Okumaya çalışıyor, sonra biz onlardan PİSA, TIMMS başarısı bekliyoruz...kaçının evinde kitap var, kaçının evinde sağlıklı ebeveynlik yapacak donanımda ana- baba- kardeş...aile var?!

-Aile mevhumu kaldı mı? Kaç hane yuva olma niteliğine sahip ki bugün?

-Andımız okunmamalıymış artık, neymiş ayrımcılığa sebep oluyormuş!!! Andımız bir adanmışlık duygusu verir, verirdi... neye hizmet ediyor bu karar, herşey bitti de bu mu kaldı ki. Aynı türküde içlenip ağlamadık mı biz Lazı, Kürdü, Çerkez'i...23 nisanlarda elele rontlar, halaylar oynamadık mı? Sümüklü burnumuzu akıtan aynı acı değil miydi?

-"Zahidem" de beraber içlenmedik mi a dostlar!
-Neşet Ertaş hastaymış...Çok geçmiş olsun, acil şifalar dilerim kendisine! (Bir sonraki yazımda Neşet babadan bahsedeceğim inşallah.)


-Globalleşiyoruz diyen bazı ülkeler, siz onları bilirisiniz, kendi ekonomik çıkarları uğruna oyunlarını-bölücü stratejilerini biz gibi ülkeler, bizim gibi coğrafyalar üzerinde oynamıyorlar mı?

Şuna silah satıp buna kendini koru, hakkını bil diyen kimler... Ulus devletler kendisini korusun yazıyordu, euro bölgesi ulus devletler sayesinde ayakta duruyor diyordu dünkü gazetede Alman iktisat uzmanı, e sizler ulus devlet olun da bizler parçalanıp bölünelim, bölünelim ki işinize gelsin, pazar olsun silahlarınıza, füzeler yapacak sebebiniz olsun, casuslarınızı çalıştıracak kadar alan olsun, adınız geçsin, adınız unutulmasın...değil mi?

-Bizler magazin programında selülitleri,şunun kıçı, bunun dudağı, saçı diye izler duruken alem atı aldı geçti haberiniz var mı?Kaç asker şehit düştü haberiniz var mı?Umur Talu'nun dünkü yazısını bir okuyun bakalım, neler düşüneceksiniz...



- Eller gider aya, biz burada yaya derdik, artık ay arka bahçesi olduğu sözüm ona gelişmş ülkelerin, artık yeni dünyaları "artık" hale getirmekteler, haberiniz var mı?



-İnsanın doğası iyidir diyorum ama bu iyiliklerden nasibini almayanlar yüzünden bu dünya bu halde.Nasıl bir dünya bırakacağız çocuklarımıza!?

-Biz hangi ataların evlatlarıyız durup bir düşünmeli insan!Bir atasözü der ki:
Dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık!!!


-Çocukluk kişinin ruhunun derinliğine işleyen bir çağdır ve Dünya'yı mahvetmek isteyen sapık zihniyetlerde de çocukluğuna inilmeli sorunun çözümü için.

Sapıklığın dini de yoktur... Her yerden, her milletten, her dinden olabilir ne yazık ki. Hollanda'daydı galiba, bir öğrenci okulunu taramadı mı silahla? Ölmedi mi mi nice çocuk. Babanın kızını eve kitleyip yıllarca  ettiklerini duyup işitince günlerce uyuyamadım, yer yine Avrupa...Okumakla falan da olmuyor sağlıklı zihinler, eğitim de bir yere kadar bence.

-Sussam olmuyor, susmasam olmaz, dillerimi hakim bey, bağlasan durmaz hesabı isyanda ruhum.

-Ben de bilirim süslü püslü yazılar yazmayı, göz yummayı ben de bilirim, belki bu yazıyı kimse de okumayacak, tıklanmayacak diğer yazılar kadar...OLSUN! İçimde depremler olurken ben nasıl sakin bir göl gibi durabilirim ki?

13 Eylül 2012 Perşembe

MELEKÇE YORUMLAR


-

13 Eylül 2012

Herkese kocamaaan birer selam göndererek başlarım söze, dünkü yazıma devam ediyorum, bilginize:)

ELEKTROMANYETİK RADYASYONA  DAİR-2

Elektromanyetik Radyasyondan Korunmak İçin-2

• Cep telefonuyla konuşmak yerine mesajlaşmayı tercih etmek, cep telefonunu çekim gücünün zayıf olduğu yerlerde değil güçlü olduğu yerlerde kullanmak maruz kalınan EM alan seviyesi düşürülebilir.

• Kablolu kulaklık olmadığı durumlarda telefonu açıp sonra kulağa götürülmelidir. Mümkünse hands-free (hoparlör) özelliği kullanılmalıdır. Kulağa götürülmesi durumunda telefonu birkaç cm uzakta konuşulmadır.
 
• Evde kablolu ev telefonu, dışarıda kablolu iş telefonu ve ankesörlü telefon kullanmaya özen gösterin.

• Kablosuz telefonlar da cep telefonu frekanslarında çalışmaktadır. Kablosuz telefonlar yerine klasik kablolu telefonları tercih ediniz. Kablosuz telefonu sohbet amaçlı kullanmamaya özen gösteriniz.





• İnternet bağlantısı için kablolu modem kullanılmalı. Bilgisayarda çalışırken bir antene çok yakın mesafede saatlerce oturuyorsunuz ve radyo frekans (RF) alanlara maruz kalıyorsunuz demektir. Bunu azaltmak ve önlemek için kablosuz teknolojilerini mümkün olduğunca kullanmamalıdır.
Wi-Fi (kablosuz erisim) özelliği olan dizüstü bilgisayar kullandığınızda ve açık tutulduğunda cihazınız bir anten görevi görür ve etrafınızdaki tüm RF dalgaları toplar. Kablosuz interneti kullanmadığınızda bilgisayarın Wi-Fi özelliğini kapatınız.

• Restoran, otel, tatil sitesi gibi yerlerde kablosuz internet erişimi olmayanları tercih ediniz.

• Elektrikli tıraş makinesini mümkünse şarjlı modellerini kullanmayı tercih ediniz.

• Tüplü (CRT) TV ekranlarından (ön ve arkasından) en az 2 m uzakta bulununuz. Mümkünse LED, LCD ve plazma ekranlar tercih edilmelidir.

• Mikrodalga fırın çalışırken 1 m mesafeden daha yakınında olmamaya özen gösteriniz. Gerekmedikçe kullanmayınız. Mümkünse çalıştırıldığında mutfakta bulunmayınız.

• Bazı kimseler EM alanlara diğerlerinden daha hassastır. Bu kimselerde bilgisayar monitörlerine ve diğer elektrikle çalışan aletlere karsı aşırı hassasiyet oluşabilir ve reaksiyonlar açığa çıkabilir. Bu reaksiyonlar:
*Boğazda kuruluk hissi,
*Gözde problemler (ağrı ve görme bozukluğu),
*Baş ağrısı,
*Alerji, yüzde kızarıklık,
*Uykusuzluk,
*Seslere karsı hassasiyet, işitme zorluğu,
*Yorgunluk
  şeklinde ortaya çıkabilmektedir.

"Teknoloji sağlığınızdan götürmesin!"
Doç. Dr. Ümit Göktolga'nın  yorumu şöyle:Teknolojinin yoğun olarak kullanıldığı bir çağda yaşıyoruz. Bu imkânlardan elbette faydalanmalıyız ancak kullandığımız her cihazın olumsuzlukları hakkında bilgi sahibi olmalıyız. Bu bilgiler ışığında onları bilinçli ve amacına uygun kullanmalıyız. Genel olarak tüm toplumun özellikle de çocuk, yaşlı ve üreme çağındakilerin bu konuda dikkatli olması gerekir. Bir halk sağlığı tehdidi olması nedeniyle konuya paydaş olan tüm resmi otoritelerinde aynı duyarlılık ve bilinçle hareket etmeleri zorunlu hale gelmiştir. Unutmayınız ki herhangi bir teknolojik ürün yaşamınızı kolaylaştırıyorsa, karşılığında büyük olasılıkla sağlığınızdan götürüyordur. (Caferuj'dan alıntı.)

BAKALIM NENELERİMİZ NELER SÖYLEMEK İSTER?


-Evet neneciğim, merhaba,anlatır mısın bize eskileri birazcık?

 
-Biz moklu bezleri bile kendi ellerimizle yıkardık ah yavrum aaah...Killen çamaşır yıkarıdık, saçımızı yıkarıdıık, arap sabunu kullanırdık hemi, pırıl pırıl olurdu da dökülüneyivermezdi...Şimdi gelinin saçları yerlerde geziyoru, benim oğlan neyi mi yoluyoru bilmeyooom, şampuan ediyomuş, döküyomuş gelinin saçlarını, doğruysa?


-Eskiden bulaşığ makinesi mi varıdı, dağ gibi bulaşığı yıka bubam yıka...Helkeynen su daşurduk çeşmeden güğümnen...hey bubam hey, çevür musluğu aksın su, sıcak hemi..nirde oğul nirdee!!!kar diz boyu, ceşme uzağta, get babam get...daha bi de eller sokağta oyalanıyo demesin diyü koşarduk yoğuş yuğarı...Şimdikiler bek eyiii...musluklardan sıcak su neyim akmazıdı.


-Eskiden bakkal-çakkal- fırın mı vardı her köşede...un da yoğudu..unumuzu yapardık, hamuru kendimiz yoğurur açardık...Pişirüdük hep birlikte, aha da sana ekmek! "yuka" deridik...Şindi ekmek makinaları çıkıvermiş diyolar, görmedim emme görenden duydum, azcık ekmek ediyomuş, küçükçe...Kime yeteceeese? Heeççç! Deden tek başına bi guzu yerdi yaşasaydı, gerçi 105 yaşında öldü emme, az daha yaşasaydı...Ah yavrum, bi tekne hamur kararduk da yine yitmez derdi gaynanamız, ertesi gün yine karardık unu...sona soba yakma derdi varıdı...otobos neyim de yoğudu, jet uçaklar füzeler var görüyom haberlerde de içim bi tuhaf oluyo. Sahi Mars'a giden uydu nolduuuu?



-Ben evlendühümde 13 yaşımda ya varudum ya yoğudum...okul yüzü de göremedik biz...Bebe büyüttük çul çaputnan..şimdi 3 günlük bebe abisinin kazağını geymiyo da şaşurur bakarum a gızıııımmmm....

-Oyle konuşuk etmeyun da!!! teknoloci eydür hoştuuur, haçen pen torinimin toriniyne konuşirım daa hemi de bunun ila...golayca ...İzveç'tedur da....göririm torinlerimi, sevinurum hemiii...eydur teknoloji...eyyyiii...


-Himmet Deden bi  guzuyu yeeeedi de doymazdı aha da, golleströl mu gollastrol mü ne hastasıyımış benim torun, daha 40 yaşında ya vaaa ya yoğ....e şincik nerdeee o dede, nerdeeee bu torun???deyiveeebakem. 


-Radyo dinlerdik hepimiz, bizi görürler sanırdık, duyarlar sanırdık, utanır yaşmak kapatırdı nenelerimiz....şimdi radyo mu kaldı? Acans çıkacak deye sofrayı çabuk kurar çabuk kaldırırdık...Heyecan vardı o zaman, evde çıt çıkmazdı bi de. Şimdi kanal çok dinleyen yok be yavrum. Varsa yoksa Tv,internet, hayfon, vayfay, fay, fay hattı...hastalıklar da arttı: RAHAT BATTI BE KIZIM,RAHAT BATTI :((
 
-Melekçe yorum: Onlar eskidendi dediğinizi duyar gibiyim...Evet eskidendi, ama belki daha yoğundu sevgiler, azdı pek çok şey, ama sağlıklıydı sanki...az olan değerliydi, az olan samimiydi, az olan şirindi, az olan özdü...
Şimdi "facebook hesabından" arkadaş olanlarla kurulu bir arkadaş camiasında hasta olduğunu duysa birileri, çok çok internetten bulduğu çorba fotoğrafını veya nane-limon görselini yollar...."Görsem ne yazaaar, görmesem ne hesabı!!!"

Sözlerimi Maviş Neneyle bitiriyorum:
-Yavrular, yiyin, için, çimin, sevin, gezin...Dünya gözel, hemi de pek gözeeel...Gerçi herşey bozuldu deyiler emme benim zamanımda da çok naçardık, yine devir fenaydı...
YİYİN, İÇİN, GÜLÜN DERİM TORUNLARIM...ÖPERİM Bİ DE, BİDENELERİM BENİİİİM

ARKADAŞIM E-ŞEEK...

Herkese merhaba değerli okurlarım!

Bugün eşeklerden bahsetmek istiyorum: bana bu yazıyı ilham edense yukardaki fotoğraf sevgili okurlarım. Herşeyin yavrusu güzeldir sözünü duymayan var mıdır bilmiyorum ama şunların güzelliğine bakmak bile yeterli bence.

Bazıları bir hayvandan, hele ki eşekten bahsederken ayıp olmasın diye şöyle der:" afedersiniz eşeği vardı dedemin..." bunun nesi ayıptır, nesi çirkindir, nesi kabadır bilemiyorum, sadece gereksiz kibarlık olarak görüyorum. Eşek kadar güzel bir hayvanın nesi ayıptır ki? Göz desen onda: dünyanın en güzel gözleri eşeklerdedir diyen bir şarkı da var üstelik (Meraklısına:  Murat Kekili: Eşek Gözlü şarkısı).

 Üstelik Barış Manço'nun şarkısı ne demektedir: "arkadaşım e, arkadaşım şek, arkadaşım eşek..." Düşünsenize afedersiniz kelimesinin eşek kelimesinden önce geldiğini...kulak tırmalardı herhalde.

İnatçı olabilir, fazla yaygaracı olabilir, e napalım, güzellik Allah vergisiyse sivilcesi KDV'si demişler.

şekil 1-a.Oyuncak/maket eşek
 Son 4-5 yıldır maket eşekler de evleri, hediyelik eşya dükkanlarını süsler oldu, çok da emek verilmiş, gerçekçi benzetimler üstelik. Örnek şekil 1-a :))


Boş yeredir kızınca birine "eşek" hatta çift " -ş" ile söylenen argolar...
Eşekler güzeldir dostlar, eşekler güzeldir, zararsızdır bir de.Teptikleri duyulmuştur ama neden teptiklerinin üstünde duran olmamıştır.  Birbirlerinin kuyusunu kazmazlar, birbirlerinden ot çalarlar çok çok hayat değil, rol değil, oy değil, eşekler bizlerden daha iyidir yani, rüşvet yerine de ot yerler...

E o zaman günün şarkısı: Barış Manço'dan "Arkadaşım Eşek"  olsun mu?
Dinlemek isterseniz aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz.


Ben gocunmuyorum  ki eşeklerle arkadaş olmaktan!



UZAKLARA SESLENİŞ
Dalıp gidiyoruz ya bazen uzaklara, öyle dakikalarca, sessizce...
Ay ışığında hayat duruken üstelik.
Uzaklar yakınımız oluyor ya o anda,
Transa geçiyoruz ya adeta hiç nedensiz...
Göremediğimiz diyarları canlandırdığımız zamanlardır ya da
Göremeyeceğimiz insanları görmek istediğimiz anlar...
Beni anlasa anlasa dostlar anlar...

10 Eylül 2012 Pazartesi

GÜNEŞİN BATMADIĞI YER

GÜNEŞİN BATMADIĞI YER

ORASI...
GÜNEŞİN BATMADIĞI YER...Neresi ola ki?
İngiltere değil kastettiğim.

Kutuplar diyeceksiniz kiminiz, kiminiz Uzay, Kiminiz belki Ekvator...Alaska?
Haaayır...bilemediniz...
Güneşin bamadığı yer: Kalbimiz!!!

Dünya üzerinde yapıcı gücü, çalışkanlığı, gücü ile örnek yer, Güneş'in batmasına izin vermeyen tek yer: Kalbimiz a dostlar.



Aman Melek nerden çıkarıyorsun bu saçmalıkları diyenleri duyar gibiyim, evet belki sizde haklısınız.
Ama birazcık kalbin yapısını, işleyişini, görevlerini kurcalasanız siz de benim gibi düşünebilirsiniz belki. Elektromanyetik gücü- alanı en yüksek organlarımızdandır kalp...

 Aslında Beynin çalışması da kalpten...

Sevgi barınağımız hep kalp olarak düşünülegelmiştir nitekim yüzlerce yıldır. Peki sevginin olduğu yerde güneş batar mı, bana kalırsa batmaz...hep bir ışığı hep bir tayfı kalır çevremizde, yöremizde...Işığın olması iyidir, yürekleri ısıtır, ısınan yürek hiç soğutur mu dünyayı?

Hadi bugün bir küçücük kalp sunalım sevdiklerimize...üstte fotoğrafı olan kalpten..Yapılışı ise çok basit: bir kağıdı ortadan ikiye katlayın ve üstüne yarım bir kalp çizin, şekilden anlaşılacağı üzere kalbin açık kalan kısmı kat yerine gelmeli. sonra da etrafından kesin...işte hepsi bu.
Küçük yaptınızsa bir kürdana takıp pasta süsü yapabilirsiniz, birine sürpriz yapmak adına kalbinizi içine hoş sözler yazarak çantasına bırakabilirsiniz vb.

Çok sevdiğimiz özel i,nsanlar söz konusu olduğunda: kalpten seviyorum deriz, onu görünce kalbim pat pat atmayı başlar benim mesela...

Beynimin "Heey, beni unuttun, ben bu kadar önemliyken hem de" serzenişlerine kulak asıyorum ve beynimizle ilgili düşüncelerimi başka bir yazıma erteliyorum.

Yüreğinize sağlık dostlar, yüreğinize ...
Kalbiniz hep mutlulukla çarpsın ve evrene heeep sevgi yaysın:)




NÜRNBERG'TEN VE ANKARA'DAN GÖL MANZARALARI

Nürnberg'le ilgili yazdığım yazıda hani bir göl fotoğrafı vardı ve ben ismini öğreneceğimi belirtmiştim ya sayın okurlarım, işte görevimi yaptım: WHöRDERSEE.

Kısa süreliğine de olsa bu gölün etrafında yürümek öyle güzeldi ki...Hele bir de sindire sindire gezseymişiz kim bilir daha ne zavkler alırmışız...Köpeğini alıp gezdiren mi ararsınız, bisiklet süren mi, jogging yapan mı...herkes canhıraş bir hareket içindeydi, sapsarı yapraklar arasında, temiz, sakin, şirin bir göl.


İşin garibi çevresi evler, kalabalık iş yerleri, alışveriş merkezleriyle kaplı, yani böylesi hareketliyken, şehrin içindeyken böylesi sakin bir yer.Tebrik etmek lazım a dostlar...

Bizde yok mu diyeceksiniz, elbette, hem de pek çok. Bizde biraz zor temiz kalıyor ne yazık ki göller, akarsular, çevre..Tek fark bu: gölün içine bakarak halkın neler içtiği, neler yediği aşikar oluyor ne yazık ki... Çöpe uzanma özrü olanlarımız var, sayıca da çoklar ne yazık ki.

Aşağıda bir eylül akşamı, henüz söğüt yaprağını dökmemiş salkım salkım akıtırken Ankara'dan Gölbaşı'ndan çektiğim bir fotoğrafı ekliyorum...

Şimdi çevresinde kahvaltı mekanları, kafeler dolu gölümüzün. Mogan Gölü'nün.İster köy kahvaltısı, ister açık büfe kahvaltı, ister canlı müzik, ister semaverde çay, kıl çadır bile var çevresinde...En lüksünden en mütevazıına kadar yelpaze çok geniş.Tavsiye ederim, gelin, gezin, görün, balık tutun, yaşayın a dostlar, yaşayın Ankara'yı...

                              
                           Mogan Gölü-Ankara

BUGÜNÜN ŞARKISI

Bugün sizlerle paylaşmak istediğim şarkı: Sıla'dan Oluruna Bırak...
Verdiği mesajlar çok anlamlı:

"Ayrılıklar değişmez,
Bütün aşklar aynıdır
Hayat herkese hem iyi
Hem de kötü davranır!

Oluruna bırak, her neyse geçer
Hayat zulmedip üzülmeye mi değer?"



Ülkemin böyle kaliteli seslere, kaliteli insanlara ve değişik renklere sahip olmasından mutluyum. Sıla bence çok başaılı bir sanatçı. Her kılığı kendine yakıştırabilen, abartısız , derinliği olduğunu düşündüğüm bir çizgide.
Uzun lafın kısası  böyle tatlı, karizmatik ve güzel bir sesi tıklayın ve dinleyiverin gari:)
http://www.youtube.com/watch?v=nhPL_S1B60g

9 Eylül 2012 Pazar

ZAMAN TÜNELİ

ZAMAN TÜNELİDİR BU GİRDİĞİN

İçinde yaşadığımız bir zaman tünelidir ey dostlar...
Girişi var da çıkışı ?

Bu zaman diliminde her dakika sanır mısınız ki bir diğerine eşittir, sanır mısınız ki her yıl dediğimiz bir diğeriyle aynıdır ? Einstein der ki zaman akar ve zaman hızlanır ve yavaşlar...o nasıl ifade eder bilmem ama ben bunu anlamaktayım.

Bu zaman dediğmiz mevhumun içinde en çok da sevdiği şeyi yaparken, zamanını tükettiğinin ezici bilincinden sıyrıldığı için midir nedir, insan mutlu olur. Madem ki biraz daha ölüyorum şu anda ve burada, sevdiğim şeyle meşgulüm ve buna değer! işte bu bilincin verdiği utku!


Nice yılları arkasında bırakmış, kimilerine göre "çok gençsin daha"  denen bir yaştayım ve Cahit Sıtkı'nın meşhur şiiri- Otuz Beş Yaş- için de daha erken diyorum. Oysa bazı günlerim oldu ki sandım ki ben yüzlerce yıl yaşamış ve acı çekmiş bir kadınım, sandım ki hiç gülmeyeceğim bir daha, sandım ki ölüm çare olabilir. Hüzün belki hakimdi o zamanlar. Gocunmuyorum  bundan, çünkü insanı insan yapan şey duygudur derler.Üstelik bir kitap okuyorum ki şöyle der: Hüzün çok gerekli bir duygudur, bu duygu durumu sayesinde gereksiz olanı özgürleştirir atarız içimizden. Yani hüzünlü dediğimiz kişiler belki de yaşadıkları travmaları temizlemeye çalışan güçlü yüreklerdir diye düşünüyorum ben necizane.





Malum, her duygunun bir boyutu ve enerjisi var derler....Hüznünkü nasıl acaba? Ya da neye benzer?

Meraklısına: duygulara dair kitap önerim: DUYGULARIN DİLİ.Yazar: Karla McLaren
D&R kitabevinde indirimde üstelik...Gerçi eğitimci, psikolog, sosyolog veya bir sosyal bilimci için okunması sorunsuz bir kitap olabilir ama zor akan bir kitap olduğunu belirtmek durumundayım.





 Dilerseniz  bu kitaptan bir alıntı aktarayım:
"Duygularımız bizi belli sıkıntılara dair uyarır ve bunu yapmak için bahane bulmaya gerek duymazlar. Onlara kulak verecek farkındalığa sahipsek- eğer dikkatimiz odaklı ve zihnimiz kendi merkezine yönelimliyse- duygularımız akla gelebilecek her türlü derdin içine girip sonra dışına çıkabilmemiz için ihtiyaç duyabileceğimiz her türlü katkıyı bize sağlayabilirler. Bir Tao atasözü vardır: "ihtişam hiç düşmemekte değil,her düştüğünde yükselmektedir... Eğer hayatın ihtişamını sadece her şeyin mükemmel ya da so runsuz olduğu koşullarda ararsak gerçek dünyada yaşama sürecinde son derce yetersiz kalırız ve hayatın kendisine dair çalkantıları bile birer travma gibi yaşarız." sayfa 171.

İşte zaman tünelinde yaşamaya dair benden bir ipucu: Kabullenmek, enerji dönüşümlerini hoşnutlukla karşılamak, zamanı kabul etmek ve onun bizim için bir nimet olduğunu görerek davranmak.  Zamanın tükendiği duygusu bizi daha hızlı tükenmeye itmez mi?

Başkalaştık zaman içinde dostlar... Evrildik.Kimimiz özünden ödün verdi, kimimiz yüzünden.

Her gün aynı dünyaya gözümüzü açmadığımız gibi her gün adeta yeni bir insan da olduk üstelik. Kaçınılmaz şekilde değiştik hayat içinde, yoğrulduk zamanın dişlilerinde  ama un ufak olmadık çok şükür.


Zaman tünelinde neler gördü bu gözlerimiz. Şeker kız Candy vardı bir zamanlar...Onun neşeli halleri, onun zarefeti beni ne çok etkilemiş ki saçlarımı hep onun gibi yapmışım yıllarca da haberim yokmuş. Şeker kız rol modeli olmuş kendi  hikayemi yazarken, şimdi farkındayım bunun, demek çizgi film deyip geçmemek gerek.



Dostlarım, ömür dediğimiz üç gün, dün yaşandı ve bitti, bugün akıyor ve yarın var avcumuzun içinde.
Bugünü neyle dolduracağımız, yarını neyle donatabileceğimizle doğrudan ilintili ama dün de yetmez yarınları inşa etmeye, bugün de. Her gün aynı nehirde yıkanılmaz demişler, boşa değil. Demişler ki kelebek etkisi söz konusu, Afrika'daki bir kelebeğin kanat çırpışlarının Türkiye'de,Rusya'da, ABD'de bir doğa olayını etkileme ihtimali var diye belirtmişler. E bu durumda yaşadığımız hayatlar sadece bizim tekelimizde olabilir mi?

Zaman dediğimiz çok değişkenli, çok çok ve çok  değişkenli bir bilinmeyen bence, çözebilene aşk olsun!!! Fizikçiler, matematikçiler,din adamları, astronomlar, kaşifler, spritüeller, Bilgeler, tarihçiler, teknologlar gelsin bakalım bir araya, çözebilecekler mi?

Etiketler

NEREDE TRAK ORADA BIRAK :) zaten aşk bir trafik kazası değil midir meleğim:) 20-04-2024

GÜNAYYYYDIN:=))) BUGÜN bahar geldiğinin kanıtını yaşadığım nir güne meraba dedim, biraz güneş...biraz pus...bolca çiçek oh mis... polen:)ç...