25 Eylül 2019 Çarşamba

SUSMAYI BİLMEK

SUSMAYI BİLMEK ÜZERİNE




GÜNAYDIN ŞU AN BU YAZIYI OKUYAN HERKESE...
farkındaysanız hep konuşma, dile getirme, ifade etme üzerinedir dersler eğitim sistemimizde,
susmanın yeri yoktur...
oysa nerde konuşacağını, nerede susacağını bilmek ayrı bir maharettir ve kesinlikle biraz gözlemle görürsünüz ki susmayı bilmeyen ve nerede konuşacağını bilmeyen bir dolu insanız...

gırtlak kırk boğumdur neden? diye sormuştu lisede edebiyat  öğretmenimiz,
sınıf çoık gültülüydü ve bu söz üzerine sustu...ses tonuyla, susup birden söze girmesiyle etkilemişti öğretmenimiz bizi...hiç düşünmemiştik o ana değin...cevap çıkmadı, sınıf sus pus oldu hiç unutmam:
***kırk kere düşünün  bir kere söyleyin diye demişti...
ne güzel bir dersti o ders bize, utanmıştı  kendi arasında konuşanlar, susmuştu.

bazen susmak bilmeyiz,
içimizdeki o yığını kusarcasına sayar da sayarız...konuşur da konuşuruz...monoloğa döner...
sanki kelimeler ağzımızdan çıktıkça rahatlayacağız...o kelimeleri seçerek söyledinse yine söyle de ey akıllı seçmeden her geleni de söyleme ama karşındakine...değil ama efendim?
"her kafadan ses çıkınca" herkes ayrı telden çalarsa bi de o iletişim olmuyor işte...

oysa İSTEDİĞİNİ SÖYLEYEN, İSTEMEDİĞİNİ DUYAR sonunda...


bazen nefretimizi kusarken yaparız bunu,
tartışmada yaparız...
öfkeliysek yaparız...
bazen de günlük normal bir sohbet anında, yükler de yükleriz karşımızdakini,
hele de kibar biriyse bir susar iki susar...
o da bir yere kadar ancak, dayanmanın da sınırı var...sonra da küslükler, kırgınlıklar oluşur.İncitmek istemeden incitiriz.


NE YAPMALIYIZ?





  1. Konuşmanın arasında ikinci fikre geçmeden önce susup karşımızdaki insana söz hakkı vermek işe yarar.
  2. -Konuşma planı yapmak işe yarar.


şu da var canlarım  : ille eline kalem kağıt al yaz demiyorum, kafana yaz ey arkadaşım...yazalım, planlayalım.
*** konuşmanın ucu neydi, sonu nasul oldu dememek için...
3.  Kontrolü kaybetmemek: konuşurken arada sırada ben ne diyorum diye bir tartın kelimelerinizi...arada soruı soruın ,fikir alın ve susun.
Beynimiz çağrışımlara açıktır nitekim, konu konuyu açar, konu konu konuyu kapar da bakmışsın olay ne raddelere gelmiş...


planlı konuşmak iyidir...böylelikle hem az hem öz konuşuruz, hem karşıdakine de beynini toplama imkanı veririz.
-hele ki az görüştüğümüz,
samimi olmadığımız veya iş yerindeki ast-üst ilişkilerinde;
hele ki uzun zamandır göremediğimiz biriyle kısıtlı sürede konuşacaksak planlı konuşmak iyidir.
***Tabii olası aksiliklere karşı da bir ikinci konuşma planı olsa iyi olur.

-aman be Melek ben plancı biri değilim, içimden geleni söylerim diyenler...plancılığı başka manalara ve sahtekarlığa ait sananlar...bakın hele...
ve dürüstlük akla gelen herşeyi karşıdakine söylemek de değildir!!!

içinizden her geleni söylerseniz içiniz dışınız kalmaz ki...


ayrıca yol geçen hanı mı sizin beyniniz, bi sınır çizmek gerekir...
karşıdaki kişinin algılayacağı ses tonuyla,
ortak yaşantı alanınızı kullanarak,
sınırlarınızı aşmadan...
ortak kelimelerle konuşmak...

ötesi laf kalabalığı...
kimisi vardır ne kadar da dolu olduğunu ispatlamak istercesine kendi anlamını bilmediği kelimeleri kullanır iletişimde...bilmediğin kelimeyi kullanma derim ben ona, risktir. Bilmediğini bilmek erdemdir, susmak da yeri gelince...

kimisi vardır öyle susar ki, bin tane kelimeyle cevap verseler o kadar etkili olamaz...işte ondan bi on kilo da bana yollayın  e mi...hayranım öylesine.


kimisi vardır yabancı kelimelerle doldurur karşıdakiyle konuşmasını, o da beterdir yani, sevmem...varsa Türkçe karşılığını kullanmak en güzelidir.
DİL bir medeniyetin varacağı noktayı belirler...o nokta da dili vesselam.
-aha da benden bir söz olsun da burada dursun bakalım -

sağlıklı iletişimli nice güzel günlere ...bu da benden son kelam:)))
- yeri geldikçe, arada uyumlu kelimeler kullanmayı seviyorum bu arada ;)


bir de şu var:
haksızlık karşısında susulmaz...
bir mazlum varken diğeri ezerken susulmaz...haklıdan yana olunmalıdır netekim....

dahası da var:
 çocuklar ölürken-öldürülürken susulmaz!

sapıklar sokaklarda kol gezerken susulmaz yani...
bilinenler susulup bana dokunmayan yılan yüz yaşasın- bin yaşasın denmez!!!
susmak bu durumlarda vebaldir ve de ağır yüktür.





23 Eylül 2019 Pazartesi

COĞRAFİ İŞARETLER VE GAZİANTEP BAKLAVASI



sonbaharın en tatlış demlerinden merhaba canlarım,
bir sonbahar ekinoksunda daha sizlerle olmak varmış ...
ekinoks dedimse gün-tün eşitliği demek bilirsiniz ...sonbaharın başlangıcı bir de,gündüzlerin kısalışı ve gecenin uzamaya başlaması...

dün Ankara etkinliklerle dolup taşarken İstanbul da ondan farksızdı...her günü ayrı güzel İstanbul'u da  çok özledim ya bu arada...
dün 2. Coğrafi İşaretli Ürünler konusuyla  ATO-Ankara Ticaret Odası- için toplanıldı,
Cem Seymen'de de konu buydu, coğrafi işaretli ürünler...iyi ki yapıldı bu toplantı, ve bu etkinliklerde yöresel tınılar olması gerektiği, atmosferin az da olsa o yöreden unsurlarla desteklenmesi gerektiği de konuşuldu...

daha çok yolun başındayız, engiiiiin kültürümüzü engin değerlerimizi tanıtamamaktan yana dertliyiz nitekim...basını var bu işin, sanat sektörü var, reklam işi var, sertifika işşi var, var oğlu var...
*** bi fırın ekmek yememiz gerekmez mi? gerekir...YERİZ BİZ DE:)
yeriz de hangisinden yiyeceğiz.  hangi ekmek?
köy ekmeği mi?
Trabzon  ekmeği mi?
etli ekmek mi?
mısır ekmeği mi?
kara ekmek mi?
ekşi mayalı ekmek mi?
kangal mı?
yüzlerce çeşit ekmek var ülkemizde, buna rağmen "ciabata" ekmeği yiyoruz...arada
beyaz ekmeğe kısıtlanmış bir pazar var mutfağımızda, ağartıcılı unla yapılan ve ssağlıklı olmadığı hususunda yorumlar ayyuka çıkan.
yufka ekmek var...
lavaş var...
bazlama var...
gözleme var ekmek-börek cinsinden...tescilli mi peki???
bu arada cibatta ekmeğinin yurdu İtalya'da Como gölü civarıymış, kontrol ettim ve o esnada da bir site keşfettim:
KırkFırın Ekmek Tarifleri Kitabı  diye yazıyordu sitede...İnceledim ki derya deniz :=)
bu da bektaşi üzümü:)
Kalecik de üzüm hasadı vardı bu ara...GaziAntep'te gastronomik festival...
Antalya'da sinema festivali...
elini attığın yer kültür elini attığın yer coğrafi işaretli ürüne gebe, biz kentlere kaçıp alışveriş merkezinde laflıyoruz, o esnada elin adamı harıl harıl lobi faaliyetinde...üretimde, denetimde...

ülkemin bereket fışkıran toprakları ata tohumlar ve yerel ürünlerle bezeliyken fasfakir fusfukaraymışız gibi tutup da bunları kullanamamak acı verici...ama köylü de kentli de aydınlanıyor sonunda şükür...

ters lalemiz mesela...


    mesela üstteki Ağlayan GELİN DİYE DE BİLİNEN TERS LALEMİZ ...Van'da hüzün çiçeği olarak biliğnen ve Dünyanın nadide çiçeklerinden olan ters lalemizi de yurt dışında yetiştiriyorlar, parklara bile ekilir oldu...ENDEMİKbir tür ve Anadolu'da kökleri çokkk eski...

    gen merkezi Tuceli ve Hakkari yöresi olan ters lalelerin kaçak yollarla Avrupa ülkelerinde satıldığı ve buralarda kozmetik ve ilaç sanayisinde kullanıldığı hatta süs çiçeği olarak parkları süslediğini öğrenmek ne acı...
    Kangal köpeklerimizi de alıp götürmediler mi, kaçırmadılar mı...dur deyin bu talana arkadaşlarım...böceklerimizi, kelebeklerimizi çalmadılar mı?halen devbam eden bu kültür hırsızlığına bizler son vereceğiz, uçağa binmeden kurtaracağız, trene girmeden...kargolanmadan!





    COĞRAFİ İŞARETLi ÜRÜNLERE DEĞER VERMEK ZORUNDAYIZ...
    biz millet olarak toprakları güzelliklerle dolu ama değeri bilinmeyen,
    kente göçüp köydeki altın olan ürünleri ne yazık ki bir dolu yanlış poltika,yanlış uygulama yüzünden ön yargı yüzünden hatta,bırakan bir milletiz...
    Dondurma için Kahraman Maraş'ın verdiği mücadeleyi,
    baklava için  Gazi Antep'in örnek alıyoruz ancak neden haaala diğer tescillenecek ürünlere özen göstermiyoruz değerli okurum?
    İznik çinisi mesela...nasıl da özeldir nasıl değerli...


    tanınırlık sağlamanın kriterleri çok uluslar arası arenaya çıkmak için, çıkmak da  yetmez, yok olmamak gerek...
    -haaala Yunanlılar dolmamızı sahiplendi, vay efendim şimdi de Ermeniler dolmamıza sahip çıktı diyoruz...pidemizi çaldılar, sahiplendiler diyoruz,  "pita"  dediler mesela...



    biz de ulus olarak eleştirelim bi zahmet kendimizi...
    ***PEKİ BİZ SAHİP ÇIKIYOR MUYUZ MU Kİ ACABA?
    siz cevaplayın...
    ortalığı onlara bırakan biz değilsek kiiiiim?



    ayrıca lobi faaliyetlerimiz çok sınırlı...
    neden?
    Çorum leblebisi deriz hep, Eskişehir lületaşı...Ankara tiftik keçisi, kedisi, Van kedisi...
    Gazi Antep baklavası...olsa da yeseniz...
    Tokat yaprağı- bayılırııııııııııııım :)


    yerel kültürü korumak adına birleşmeliyiz...
    güçlü bir birliktelikten bahsedişyorum, aynı amaca odaklanmaktan, aynı kalpte tek nabız olmaktan...
     TÜRK KAHVESİni bırakıp gidip içindeki kahve oranı binde biri gösteren krema-ki onyedi çeşit koruyucu kimyasal içeren- kahvelere bi dolu para vermelere ne demeli...içmeyin demek ne haddime, ancak bunu bir elitlik- bir kültürlü oluş sanmayın, sandırmayın derim ben....

    bardaklarını eline alıp gezmekle moda -trendy göründüğümüz kendimizi bir etikete indirgediğimiz günler son bulsun...

    BODRUM PAPATYASI  olur kendileri:)
    geçen yazımda kombin yapacağım, arıyorum güzel günlük kıyafetler; bakıyorum bir çoğunun eline mtarboks bardağı konmuş;
    bu psikolojik bir taktik...ucuz ama etkili bir psikolojik savaş; kombinini anca mtarboksla tamamalamalısın havalı olmak için mesajı...elinde o kahve bardağı da olmalı mesajı...giyim sektörünün olduğu bir alan da bile bu ticari zekalar pazarlamalarını başarıyla yapıyor...küçük hile ama kabul edin etkili...çünkü artık o kıyafetle- o gençlkikle o marka kahveyi bütünleştiriyorlar böylece, olmazsa olmazı oluyorlar o gençliğe dair kültürün.


    biz de kendi moda sayflarında, öğrenci kampüslerinde ince belli bardakta çay mı ikram etsek?
    hmmm  neden olmasın...
    bakın bunu bile yadırgadı belki zihniniz...oysa yıllardır bir çok yabancı kahve markası üniversitelerde ve alışveriş merkezlerinde ciks -şık minik bardaklarla tanıtım yapılmıyor mu?


    yol uzun evet ama biz de güçlüyüz çok şükür...

    azimle çalışarak hak ettiğimiz yere geleceğiz canımın çekirdekleri.
    yılmak yok! MELEK AY :)

                                                                    GÜNÜN KARİKATÜRÜ                                                        




    GÜNÜN ŞARKISI

    HER yazımda bir şarkı koymazsam bloğuma, sanki çok eksikmiş gibi hissediyorum...

    bugün de uzuuuun zamandır dinlemediğim bir şarkıyı önereceğim sizlere,
    bazen eskilere de dönüp bakmak gerekir nitekim.
    Çingeneler Zamanı ki çok etkileyicidir, Emir Kustarica filmi, bilirsiniz Sertab Erener'de Annem beni Aşka ver şarkısında aynı ezgilerden kullanmıştı, dinleyiverin gari...



    hadi ben giyorum haydiiii...

    sağlıcakla kalın e mi...


    Etiketler

    NEREDE TRAK ORADA BIRAK :) zaten aşk bir trafik kazası değil midir meleğim:) 20-04-2024

    GÜNAYYYYDIN:=))) BUGÜN bahar geldiğinin kanıtını yaşadığım nir güne meraba dedim, biraz güneş...biraz pus...bolca çiçek oh mis... polen:)ç...