SİZE ESKİŞEHİR'DEN KALPLER, AYICIKLAR, ŞEKERCİKLER DOLUSU SELAMLAARR:)
Burası Atatürk Lisesi...şehir merkezinde, tramvay ve otobüslerin vızır vızır seyrü sefer ettiği bir noktada bir tarihi yapı sizlere.
İşte size Odun Pazarı evleri...
Osmanlı evi var, Tatar-Kırım Kültür Evi var, Külliyesi var, Camii var...Çay evleri var...var oğlu var...var kızı var:))
Mimari zevk işi olunca insanın göz zevki de okşanmaz mı a dostlar:)
işte Odun pazarı çarşısının sembolü at arabası...gerçek sandım uzaktan...
veletler de öyle ciddi ciddi tutunca ipleri...
işte burası da Masal Hediyelik Eşya ve içerdeki nesneler gerçekten masallardan çıkma!
Bunlar da meslektaşım ve tren biletimi bulan Ömer bey ve annesinin tezgahının eserleri....sayelerinde hızlı trenle 1,5 saatte evime döndüm, tekrar teşkkürler...Kalsam kalırdım ama malum hem fırtına hem lodos, hava da ayazdı şansıma...
çeşit çeşit takılar...
tak takıştır, sür sürüştür demişler...
-Aktaş atölyesine makinem azizlik yapmış anlaşılan:((
Aktaş Lületaşından Hediyelik eşya yapımı atölyesi burası da...dededen , babadan öğrenmişler mesleği, bu beyefendi canlı canlı yanınızda taşa şekil verecek kadar ustası işinin...soyadımız bile Aktaş diyor bir de kendileri...
pipolar, satrançlar, kolyeler, tesbihler..her biri güzel ve değerli...
Odunpazarında güzel olamayan bir şey yoktu ki...
Eskişehir insanının esnaflığı da benden tam not aldı, tebrikler...
bir çaylarını içmek nasip olmasa da canları sağolsun, başka sefere;)
gidip de vukuatsız döndüğüm nadide yerlerden burası...
Bu da Dünyaca ünlü lületaşımız, ellerim değmeden olmazdı ve değdi de nitekim, bir kalp yonttum ben de elcağızlarımla efendime söyleyim, çok dinlendirici bir işmiş yani, tabii hobi olunca...
bir de "şunun tadına da bakın, aaaa o az sana yeter mi abla 2 kilo al, vayy ala ala buncaaazı mı aldın bak hele" diyen de yok Eskişehirde...
*üstüne alınmasın bazı esnaf, bazıları ise mutlaka alınsın ki Anadolu'da esnaflığın cılkını çıkaran çok!!!
tek başınıza, grupla, onlarca kişiyle, ister upuzun ister şortla gezin kimse oralı değil ayrıca, sindirmişler içlerine pekala...
Camii avlusunda bir yaşlı teyze...O Sarı plastik bardak hiç olmamış yani ama bakır bardak konsa da dayanmaz belki?
burası da Kurşunlu külliyesi kütüphanesi...
efendim burası Cahit Yalçın isminde bir Mevlevi'nin anılarıyla dolu, atadan dededen yadigar mevelevi eşyaları bağışlamış buraya kendileri.
Mevlevilik, gizem....
Kahve Dünyası diye bir mekanı var ki içince sıcacık vitaminli çikolatayı oooh dedim cennet mola burası?!
Bana kalırsa gidin derim Eskişehir'e...yeni halini görün bir hele, blog yazarınız haklı mıymış görün...
işte bu da Porsuk Çayı...harika görünüyordu dayanamadım bir dolu fotoğrafını çektim, kokusuz, nezih bir çay...Eskişehir gibi....çay dedik de valla bir demli çay içemeden gelmek bana çok koymuş olmalı ki her fırsatta çay demler oldum!
*Sokaklarda berduş, ayyaş, dilenci görmeden gezmek ne güzelmiş Allahım:)
Samsa tatlısı var, sonra özel helvaları, temiz sokakları....
Şimdilik bu kadar Eskişehir yeter...biraz da bir sonraki yazıma kalsın canlarım...bıktırmayalım değil mi;))
a dostlar bir türkü var ki içli mi içli...
Alın size Al Ömrümü!
Kıvırcık Ali ile Yıldız Tilbe söylemiş...nur içinde yatsın Kıvırcık Ali bey bu vesileyle analım.
Not:
Türküyü Kubatta söylemiş ama Kıvırcık Ali resmen duyarak söylemiş yani dostlar!
Küs oldukalrınıza hediye edin bu türküyü-şarkıyı artık adı her neyse ...emin olun burun direği sızlayacaktır sözlerine...benden söylemesi, e gelip de ben mi barıştırayım ille....siz hele bir dinletin önce;))
al ömrümü şarkısı nefisssmiş, sayenizde öğrenmiş oldum...
YanıtlaSil