3 Ekim 2012 Çarşamba

 

YARATICILIĞINIZI NASIL ARTIRABİLİRSİNİZ?

Yaratıcılık ve Yaratıcı Düşünme Becerisi

Yaratcılık insanın problem çözme becerileri için, hayatta kalabilmesi için yani gereken bir beceridir, insanoğlu yaratıcılıkla bugünkü teknolojik, bilimsel gelişmeleri sağlayabilmiştir. insanoğlunun alet yapımından, ateş yakmasına, tekerleği icadından uzaya çıkmasına kadar her şey de yaratıcıılık becerisinden söz edilebilir.
Yaratıcılık söylenmemişi söyleyebilme, görülmemişi görebilme, yapılmamışı yapabilmemize yarar.Sanat, müzik, edebiyat, gastronomi, yontu, tiyatro, endüstri...

kısacası yaratıcı düşünme becerisinin yer almadığı alan yoktur diye düşünüyorum.
Kaba büyük bir taş kütlesinin içinden ince narin ve şirin bir meleği görebilen heykeltraş Mikelanjelo'yu  diğer insanlardan ayıran onların bu "görme" yetisidir, el becerisi de yaratıcılığını destekleyerek bizlere taşın içindki güzelliği çıkarmıştır.

(laf aramızda, ille farklı görmek için farklı objelerle makyaj yapmaya gerek yok sanırım:)  )

bir problem çözme süreciyle gelişen yaratıcılık fakir bir annenin, mantosu olmayan çocuğuna sokağa çıkarken gazete sarmayı, bunun üzerine kazak giydirip onu ısıtmayı ilham etmiştir...Kışın soğuk havanın pencerelerden girmesini önlemek için kullandığı gazete kağıdını bu kez yalıtım malzemesi olarak çocuğu üzerinde kullanan annedir yaratıcı olan...ben bu annelerden biriyle tanıştım yıllar evvel, çok fakirdi ve neler yapabilirim diye çok düşünür, çok araştırırdı, çocuğu da nesneleri farklı şekillerde kullanabilen bir çocuktu şansına...
demek ki yaratıcılık için bir ihtiyaç da gerekiyor...

"çok okumuş, çok mürekkep yalamış,yazmış kişiler mi hep yaratııcı olacak", bunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz...taze zihinler, fazla veri işlememiş, aşırı bilgiyle donanmamış zihinler daha şanslı gözüküyor, üstelik bazı araştırmalara göre de akademik eğitim düzeyi arttıkça yaratıcılığın da bireyde düştüğünü söylüyor...
Şaşırdınız mı efeniiim...

Bu duruma örnek bir olay anlatayım sizlere:

Einstein ve şoförüne dair anektod vardır ki tam da bu konuyu işler: Einstein'ın şoförü hergün onun yanındadır, konferanslara beraber gider onunla, konuşması bitene dek de arka sıradan onu izler. Bir gün şoför: efendim ben her gün sizinleyim, anlatacağınız konuları da gayet iyi öğrendim, der...



Einstein ona "o zaman bugünkü konuşmayı sen yap" der ve şoförü de kabul eder, onu tanımayan izleyiclerin huzuruna çıkacaktır o gün Einstein, kılık değiştirirler ve sorun olmaz.Şoför anlatan,Einstein dinleyici konumunda...Tam tüm konuşmasını bitirir sahte Einstein'ınımız ki bir profesör söz alıp çok mu çok zor bir fizik sorusu sorar. Şoför hemen bir gülümsemeyle profesörü susturur:
-Ne var ki o sorunun çözümünü bilemeyecek,en arka sırada şoförüm var, şimdi ben onu çağıracağım ve o size hemen çözecek!!!"
-Einstein çözer hemen soruyu...bu anktoddan da görüleceği üzere illa profesör olmak gerekmiyor yaratıcı düşünebilmek için....


işte eriyen zaman...yaratıcı bir bakış açısı değil mi dostlar?

Yaratıcılık deyince şimdi bazılarınız yaratmak konusunu " kul-Allah boyutunu " da düşünecektir, ben bu manada bir yaratcılığı kastetmiyorum, yazılarımı takip edenler benim ne demek istediğimi zaten anlamıştır netekim:)
O konu benim sınırlarımı aşar, insan kendini bilmeli ve haddini aşmamalıdır, ben özel uzmanlık gerektiren bu gibi konularda fetva verecek yetkiye sahip değilim sayın okurlarım.


işte bal kabağından saksı, ben de yapmıştım bundan ama çiçek açtıramadım...


resim demek yaratı demektir bence...
elma deyip geçmeyin mesela, içinde dünyalar saklı:))

elma birden bire  kelebek olup uçuverir mesela...olur mu olur!


tüm yollar yaratıcılığa çıkar mı bilemem ama bu yol gidiyormuş baksanıza...



Mesela bence bu saksıların ikisi de yaratıcı bir zihnin eseri, saksıyı çalıştırmışlar deyim yerindeyse, birisinde işlevi değiştirmişler, minder gibi bir kabın içine dikmişler ççekleri, diğerinde ise dekorasyon amaçlı olarak çiçek sadece evdeki dokumalarda mı desen  olacak, hayır efeendim ben saksıda desen olareak kullanacağım demişler...işleve takılmamışlar belki de.


Yaratıcı zihin Mikelanjelo gibi taşın içinden meleği görebilen zihindir, yaratıcı birey tek bir kelimeden binlerce çağrışım üretip yeni bir buluş yapabilir, yeni bir düşünce üretebilir,nesnenin işlevine ve mekana çok da bağlı kalmaz...esin kaynakları vardır ve kuluçka dönemleri vardır yaratıcılığın da nitekim.

Örneğin helikopterin yusufçuğa ya da anofele benzemesi bir rastlantı mı sizce? değil...gözlem ve gözlemlerden üretilen bir dizi teknolojik oluşum, fizik yasaları  ve mekanik...derken estetik...çok karmaşık bir süreç aslında yaratıcılık ve çok boyutlu.



O halde yaratıcılığınızı yükeltebilmek,bu becerinin gelişimine katkıda bulunabilmek için şunlar etkili olabilir değerli okurlarım:

  1.  bir nesnenin, bir aletin farklı kullanım yollarını düşünün,
  2. gitmediğiniz yerlere gidin, 
  3.  hayatınızda hiç yapmadığınız bir şeyi yapmaya çalışın, farklı bir alana kanalize olun ya da stilinizi değiştirin,
  4. hayal kurun ve yazıya-mümkünse resme dökün,
  5. rutinlerden kurtulun; Yaratıcılığı öldüren rutinlerden sıyrılın, biliyorum çok zor ama deneyin en azından...
  6. farklı alanlarda okumalar yapın, farklı yazarları deneyin, tek bir akıma, tek bir kanala bağımlı kalmayın...
  7.  gözlemci olun...-devam edecek-

     ÖLEN KEFİRLERİM ÜZERİNE

BAŞSAĞLIĞI:
Kefir tohumlarım öldü,
GERİDE KALAN "KEFİRCİK"E İLGİ DİLİYORUM...

Bugün biraz şaşırdım, çünkü dostlar benim kefir mayaladığım bir minik kavanozum vardı, sizlere "kefir için "  falan diyorum ya ben de içiyorum, önce ben yapayım iyiyse size önereyim mantığı yani, kavanozda kefirler yok olmuştu adeta, ölmüştü...acaba birilerine mi maya olarak verdim diye düşündüm, hayır, bir de öğrendim ki kefiri uzun zaman mayalamazsan ve bekletirsen ölüverirmiş...ya da suyu kötüyse...


bak şu işe...nasıl da içme suyu koymayı unutmuştum mayalanan kefirlere...
bence dünya sevgi üstüne kurulu derler ya, bu laf doğru ama eksik:
İLGİ OLMADAN SEVGİ YETMİYOR...


ben kefirlerimi çok seviyordum mesela, onları koruyordum da nitekim, ancak ilgilenmedim, mayalamadım, tıpkı manolyam gibi, onlar da öldü...
belki de katil çeşme suyudur...Allah bilir içinde neler var da kefirlerim öldü...
belki de katil benim de kabullenmek zoruma gidiyor...iyi de kasten koymadım ki çeşme suyunu dostlar...
Kendi kendimi mahkemeye tuttum, suçlu çıktım vesselam.
Tek bir parça kefircik kalmış, annelerinden yadigar...öpüp koklayısım geldi zavallıyı.
Önerisi ve kefir mayası olan varsa efeniiim lütfen bana mail atsın,  insaniyet namına:))
BU GÜNLÜK DE BU KADAR DEĞERLİ OKURLAAAR...
her yeni gün size ve ülkemize, dünyaya, evrene, herşeye mutluluk getirsin diyorum...bugün şarkımız yok ne yazık ki...sevgiyle kalın!
MELEĞİNİZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız ve görüşleriniz bizim için değerlidir, paylaşımlarınızı bekliyoruz.

Etiketler

ELLER

ELLER beynimizin dışarıya uzanan yansımalarıdır derler bilir misiniz? eller soğuğun ilk durağıdır ruhtan sonra, - onun içindir ki eller...