1 Ekim 2012 Pazartesi

EYMİR GÖLÜNDE SONBAHAR

Merhaba değerli okurlarım,

Sonunda ekimi de getirdik bugün...

Güzel bir hafta sonu tatilinden sonra işte yine karşınızda Meleğiniz...umarım güzel bir dinlenme molası olmuştur herkes için...

Sizler için Eymir'e gittim, kendim için gittimse ne olayım:)) gitmişken de kendi çapımda fotoğraflar çektim,okurlarımla paylaşacağım diye tabii, gördünüz mü ne çok düşünüyorum sizleri...

 Balık tutanlar vardı, sabırla bekliyorlardı, helal olsun dedim ben de içimden...sabrım yeter mi acaba balık tutmaya, bir defa denemişliğim var topu topu,2 saatte sıfır sonuç, o son oldu benim için. ben değiltutma,temizlemek için bile yanlış insanım! Siz pişirirseniz yerim ama, benciiil dediniz değil mi içinizden, aşkolsun, salatalar da benden olsun, hadi bulaşık da benden.



Hava şaşırtıcı derecede sıcaktı Ankara'da cumartesi-pazar, yazdan kalma bir günlerdi sonbahar yaprakları da olmasa. Çoluk çocuk bisiklet sürüyordu, piknik yapıyordu, gövdeyi dışarı atmıştı vesselam, tabii trafiği söylememe gerek yoktur herhalde...10 dakikalık yere 45 dakikada vardık!



Ama olsun: ne demişler : 
"Ankara, Ankaraaa, güzel Ankara!
Seni görmek ister her bahtı karaaa,
senden yardım umar her düşen dara,
yetersin onlara güzel Ankara..."

Pardon birden ilkokul günlerinde öğrendiğim bir marşa geçiş yaptım, zıplamalar yapıyor işte beyin... Ta o yıllarda varmış bakar mısınız Ankara'dan, bürokrattan medet ummak, okul şarkısı bile senden yardım umar her düşen dara diyor nitekim.

"Bir de Ankara'da dayın yoktur,
Mamudo kurban niye doğdun!"  diye bir kuble duymuştum...
o ayrı hikaye...Ankara stratejik bir yer olsa gerek diye düşünebilir bilmeyenler, doğru da düşünürler netekim :))

Nerde kalmıştım, Eymir demiştim  en son, Eymir'de öğle uykusuna yatan serkeş köpecikler, oradan oraya koşturan tavşanlar vardı, gölde ördekler, suda balıklar, kıyıda köfteci, balık lokantası, oooh gel keyfim gel...
ODTÜ arazisi ama halka da açık, gerçi belli sınırlar dahilinde açık ama olsun.

işte yaramaz tavşanlar bunlar...

Bir de lezzet keşfettim efeniiim, Trabzon pidesi.Zigana.

Konya etli ekmek, açık pide, kapalı pide, lahmacun, Develi cıvıklısı tamam da Trabzon pidesi bammmm-başka bir lezzetmiş yani, parmaklarımı yemek üzereyken garson "aman abla onlar sana lazım olacak daha"  deyince bir an durakladım yani...utandım, sıkıldım, garson alışkın bir biçimde gülümsüyordu.

TAVSİYE EDERİMMM:) nedense salata, turşu gibi garnitürler yapmıyorlar, artk lezzetini bozmasın diye midir nedir? Sordum garsona, Allah rızası için tek bir domates de mi yok, söğüş yap getir dedim, ilaç için yok dediler, bir bildikleri vardır.


Hamile olanlar lütfen aşağıdaki fotoğrafa öyle uzun uzadıya bakmasınlar, canınız filan ister de bulmazsınız, ben de üzülürüm...Gerçi bir mail atın, adresi yollayım, olmadı buzlu şokla yollatalım sizlere de o gelene kadar eziyet yani.



-Bıçak çatal yok elle yeyin..balık, paça, kelle, bunlar yenir elle derler ama buna demek ki Trabzon pidesini de eklemek gerekiyor...önce çok yadırgadım haliyle ama
sonra alıştım, siz de alışırsınız, bence değer...-


Şunu belirtmek isterim: farklı bir tadı denemek, yemeği farklı şekilde -farklı bir yerde yemek,eve frklı yollardan gidip dönmek, saçınızın stilini değiştirmek, şekliyle oynamak, yazı yazdığınız eli değiştirmek, zaman zaman gözünüzü kapayıp hayaller kurmak...Bunlar beynimizin sağlığı açısından aslında çok da önemli şeyler, sadece hayatınıza renk katmakla kalmayan işler.



Rutinler beynimizi bir noktadan sonra sıkmaya başlar, yorar.

El işleri, hobileriniz, çiçekleriniz, evcil hayvanınız olması sizlere birer artıdır değerli okurlarım, bunu lütfen unutmayın, kendinize zaman ayırın, bunu bloğumda hep dillendiriyorum, çünkü okurlarıma değer veriyorum.


Spor yapmak, yapamasak bile yürümek, dinlenmek bir müddet...SOLUMAK!!!
soluklanmak hayatın karmaşası içinde beş-on dakika..
Beyne oksijen yollamak dolu dolu...
ortam değiştirmek...
Farklı konulara ilgi duymak, ilgilenmek!



bunları yapın ki beyniniz genç kalsın yüzünüz güleç efeniiim...çok basit şeyler de olsa söylediklerim aslında çoğunu günlük hayatımızın rutinine kurban etmiyor muyuz?
Bakın bakalım kaç tane var çevrenizde bu teyzecikten? sokakta, alışveriş merkezinde, markette...Bir-bilemedin iki ...üç, dört çıkar mı bilemem, çünkü şekilden anlaşılacağı üzere köyde yaşamakta, duvarı yıkık, avlusu çökük belki boya da yok evinde, ama mutlu işte dostlar MUT-LUUU.OLMAK İSTEDİĞİM RUH HALİ DEĞİL Mİ, EVET!

 Özellikle biz Türk milleti, hobilerine çok değer veren bir millet miyiz ki?Sanmam. Viyana'da herkesin özel saatleri var kendilerine ayırdığı, kepenk kapattım yeter dediği, sadece kendi gönlünce geçirdiği...orada da var geçim sıkıntısı az ya da çok, orada da var iş -güç koşturmaca, bakış açısı farkı bence bizlerin sürekli vaktim yok diye dırdır etmemize sebep...Bırakalım at gözlüğünü de eksilerimizi de konuşalım değil mi efenim??


BİR GARDENYAM VARDI...

Ona aşıktım desem o kadar olur yani, işten koşup onun nefis kokusunu çekerdim ciğerlerime...
ben mutluyken, onunla konuşurken sanki tekrar çiçek açardı...
Aslında bırakın manolya büyütmeyi fotoğrafını bile hiç görmemiş olan ben, satıcının ısrarlarına dayanamayıp almıştım onu, güzel kokusu beni mest etmişti adeta..

Fakat bakımı çok zordu, beğenmiyordu da üstelik her yeri, ille serin az güneş alan bir balkon, bir de akşam güneşi dediler...El değemeyecek, su damlamayacak üstüne,o-ooo.
En yoğun günlerimde bile aç gelsem eve önce manolyaya koşardım...
Derken bir sürü saçma sapan olay bir araya geldi ve ben 3 gün evden uzak kaldım, talihsizlikler yaşadım, gardenyamla ilgilenemedim...


 Tüm çiçekler dalında solmuştu eve vardığımda...küsmüştü...nice uğraştım, on-on beş gün özel bakım yaptım kendisine...Barışmak bilmedi, yaprakları soldu, rengi sarardı, dualar ettim...
öelecekti gardenyam, ağladım yanı başında...
beni sevmiyorsun sen, sevsen çiçek açardın, solmazdın diyorum habire...
nasıl çiçek açsın halbuki kupkuru dal kalmıştı, benim ki de laf işte:(
umutsuzca gittim yattım...
o gece daha da kötüleşti işlerim, gardenyam da kötü zaten, dokunsan ağlayacak haldeyim yani...
ertesi gün: negöreyim, gardenyam 2 tane tomurcuk vermiş...
ölüm döşeğinde bile bana sevgisini ispatlamıştı gardenyam, alttaki fotoğraf da buna dairdir.
çiçek bile anlarken sevgiyi, biz neden uğraşmayalım onlarla?
evcil hayvan derseniz:ben evde hayvanı köle etmeye karşıyım dostlar! bahçeniz varsa ne ala...

GÜNÜN ŞARKISI

Gardenyalara dair bir şarkı bilmiyorum ama Manolyam diye bir şarkı var: Zeki Müren söylemiş, hatta söylememiş şakımış:))


uzun yıllar bekledim, hakikat oldu rüyam
koklamaya kıyamam benim güzel manolyam...ben bu duyguyu çoooook mu çok iyi bilirim işte değerli okurlarım, nazlıysa çiçek el mahkum dikkat edilecek:)
http://www.youtube.com/watch?v=Qf2fuWsvUb0&feature=related

biraz nostaljiden kimseye zarar gelmez sanırım....

Bugünlük benden bu kadar sevgili okurlarım,
sizinle olmak güzeldi, kendinize iyi davranın -ki başkaları da iyi davransın...
Saygıyla....
Meleğiniz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız ve görüşleriniz bizim için değerlidir, paylaşımlarınızı bekliyoruz.

Etiketler

ELLER

ELLER beynimizin dışarıya uzanan yansımalarıdır derler bilir misiniz? eller soğuğun ilk durağıdır ruhtan sonra, - onun içindir ki eller...